Girit’te Beş Gün: Tarih, Kültür ve Mübadelenin İzinde
- esatergelen
- 21 Eyl
- 3 dakikada okunur
Lozan Mübadilleri Vakfı olarak düzenlediğimiz beş günlük Girit gezisi, sadece bir yolculuk değil; geçmişle buluşma, kültürle kaynaşma ve hafızayla yeniden temas etme imkânı sundu. Kandiye’den Resmo’ya, Hanya’dan Fodele’ye uzanan bu rota, adanın tarihî ve kültürel dokusunu mübadelenin izleriyle birlikte görmemize vesile oldu.
1. Gün – Kandiye’de İlk Adımlar

Uçağımız Kandiye’ye (Heraklion) indiğinde, Akdeniz’in sıcak havasını akşamın serinliği karşıladı. İlk durağımız Venedik Limanı ve hâlâ ayakta duran görkemli Venedik tersaneleri oldu. Ardından bir zamanlar Osmanlı döneminde “Valide Camii” olarak bilinen yapının bulunduğu meydana uğradık. Cami cunta döneminde yıkılmış olsa da, şadırvanı bugün hâlâ dimdik ayakta. İlginç olan, Giritlilerin “Valide” adını turistik mekânlarda hâlâ kullanıyor olmasıydı.
Kenti dolaşırken Morosini Çeşmesi’nde suyun serinliğini hissettik, Venedik Locası ve Vezir Camii önünden geçtik, daracık sokaklarında rengârenk tezgâhlarıyla eski çarşıyı gezdik.
Akşam yemeğinde grubumuz ikiye ayrıldı: bir kısmımız Kandiye’nin bilinen restoranlarından Terzakis’te, diğer kısmımız ise deniz manzarası eşliğinde Ligo Krasi Ligo Talasa’da Girit mutfağının nefis tatlarını denedi.
2. Gün – Lasithi’nin Rüzgâr Gülleri, Spinalonga’nın Hikâyesi

İkinci gün sabahı rotamız Lasithi Platosu idi. Dikti Dağları’nın ortasında, rüzgâr gülleriyle ünlü bu plato, mitolojiye göre Zeus’un doğduğu mağaraya ev sahipliği yapıyor. Yüzyıllar boyunca tarımın kalbi olmuş bu bereketli topraklarda, Girit’in kırsal yüzünü tanıdık.
Öğle saatlerinde vardığımız Elunda’da bazı katılımcılar plajın tadını çıkarırken, diğerleri Spinalonga Adası’na geçti. Tarihi boyunca kale, Osmanlı garnizonu ve 20. yüzyılda bir cüzzam kolonisi olarak kullanılan bu ada, hem trajik hem de dokunaklı hikâyeleriyle bize insan dayanışmasının gücünü hatırlattı.
Yemek için durağımız, Doğu Akdeniz mutfağından (Lübnan, Kıbrıs ve Girit tatları) lezzetler sunan Marilena Restoranı oldu. Gün batımına doğru ise şirinliğiyle ünlü Aya Nikolaos’a vardık. Kentin ortasında yer alan Voulismeni Gölü, dipsiz olduğuna inanılan mitolojik bir göl; etrafındaki kafelerde oturmak, şehrin ritmini hissetmek için birebir.
3. Gün – Tekke Yolları ve Arhanes’te Maria Hala

18 Eylül sabahı, manevi bir durakla başladık: Üç Erenler Tekkesi. Ardından Kandiye surlarının üstünde yatan Giritli yazar Nikos Kazancakis’in mezarını ziyaret ettik. Onun özgürlüğü vurgulayan sözleri mezar taşında bizleri selamladı.
Bir sonraki durağımız, günümüzde Alaçatılı mübadillere tahsis edilmiş olan Horasanizade Bektaşi Tekkesi oldu. Burada hem mübadelenin hem de Bektaşi geleneğinin izlerini görmek, yolculuğumuza ayrı bir anlam kattı.
Zeytinlikler ve bağlar arasından geçerek vardığımız Arhanes Köyü ise günün en sıcak anıydı. Öğle yemeğimizi, LMV’nin kitaplaştırdığı bir bölünmüş aile öyküsünün canlı tanığı Maria Hala’nın bahçesinde, Mirtofito Lokantası’nda yedik. “Binbir çiçek” anlamına gelen bu isim, bahçenin cennetimsi havasına tam da uyuyordu. Sadece yemek değil, bahçedeki keçiboynuzlarını da tattık.
Bir sürprizimiz daha vardı: Kandiye’den davet edilen bir müzik grubu bize Girit ezgileri çaldı. Dayanamadık, biraz oynadık, biraz da birlikte söyledik. Köklerimizle bağ kurmanın en keyifli anlarından biriydi.
4. Gün – Resmo’dan Hanya’ya

Sabah kahvaltısının ardından Resmo’ya (Rethymno) yol aldık. Mübadillerin ihraç iskelelerinden biri olan Resmo Limanı, tarihî bir hüzün taşıyordu. Şehirde Venedik Locası’nı gördük, ardından sıraya girip Bombi Çeşmesi’nden su içtik. Rivayete göre bu sudan içen Resmo’ya mutlaka geri dönermiş.
Narace Camii (Hüseyin Paşa Külliyesi), Küçük Asya Meydanı’ndaki Mübadele Anıtı ve Osmanlı’dan kalma eski okul binası, Resmo’da karşılaştığımız Osmanlı mirasından sadece birkaçıydı. Ardından şehrin dar sokaklarına daldık; Bizans, Venedik ve Osmanlı evleri sıcağa karşı bize serin gölgeler sundu.
Öğleden sonra Hanya yolundaydık. İlk olarak modern Yunanistan’ın kurucularından Eleftherios Venizelos’un mezarını ziyaret ettik; buradan şehrin panoramik manzarasını izledik. Konakladığımız Halepa Oteli, bağımsızlık döneminde İngiliz Konsolosluğu olarak hizmet vermiş tarihi bir yapıydı.

Hanya turumuza akşam serinliğinde başladık. Splanca Mahallesi’nde dolaşırken, bir yanında çan kulesi diğer yanında minare bulunan Hünkar Camii ile karşılaştık. “Türk ve Rum halkları arasındaki tek fark çan ve ezan” der gibi duran bu manzara, ortak geçmişimizin sembolüydü.
Sonrasında limana indik. Venedik Tersaneleri hâlâ dimdik ayakta, Yalı Camii (Küçük Hasan Paşa Camii) ise bugün sergi mekânı olarak yaşamaya devam ediyor. Buradaki bir resim sergisini gezdikten sonra, Tophane Mahallesi’nin tarih kokan sokaklarında dolaşarak günü sonlandırdık.
5. Gün – Fodele’de Veda
Son günümüzde, ünlü ressam El Greco’nun doğduğu köy olan Fodele’ye uğradık. Asırlık çınarların gölgesinde içtiğimiz kahveler, hem yorgunluğumuzu aldı hem de gezimize sakin bir veda etmemizi sağladı.
Girit’ten Kalan
Beş gün boyunca, geçmişle bugünün iç içe geçtiği mekânlarda dolaştık; kimi yerde tarihin ağırlığını hissettik, kimi yerde denizin ve güneşin keyfini çıkardık. Ama her şeyden önemlisi, bu yolculuk bizlere mübadelenin izlerini yeniden hatırlattı. Girit, sadece bir ada değil; ortak kültürümüzün, hatıralarımızın ve kardeşliğimizin yaşayan bir parçası.


Aksaksız, çok keyifli ve bir o kadar da duygu yüklü bir seyahat oldu. Teşekkürler LMV.
Çok güzel bir gezi olmuş. Katılmak isterdim.